Stratejik Yönetim Üzerine: Genel Perspektif

Man with lamp walking illuminating his path

     Günlük konuşma dilinde strateji kavramını kullanmadığımız gün yok gibidir. “Bugün çok stratejik bir karar aldım”, “Temel stratejiniz nedir?”, “Çok stratejik bir gündü”, “Stratejik bir galibiyetti”, “Çok stratejik bir konumda oturuyorum”, “Savunma stratejisi çok başarılıydı”, “İşletmenizin temel stratejileri hakkında bilgi verir misiniz?” gibi yüzlerce hatta binlerce farklı hitap türlerine maruz kalan bir kavramdır strateji. Acaba, bu kadar yoğun kullandığımız bir kavramın temel dayanaklarını ve hareket mekanizmasını ne kadar iyi biliyoruz? 10 yılı aşkın süredir bu alanda lisans ve lisansüstü düzeyde farklı fakültelerde ve enstitülerde ders veren bir öğretim üyesinin gördükleri ve yaşadıklarıyla bu sorunun ne yazık ki olumlu bir yanıtını verebilmenin mümkün olmadığını söyleyebilirim.

    Kavramın bu güne değin olması gerektiği gibi kullanılamamasının en önemli nedenlerinin başında, Yönetim alanında henüz yeni bir kullanım sahasına sahip olması gelmektedir. Yeni dediysem 2000’li yıllarından başından bahsetmiyorum. Ancak 1960’lı yıllara kadar kullanılmamış olduğunu söylemekte fayda var. O günlere değin sadece askeri alanda kullanılagelen strateji olgusunun bu tarihten itibaren yavaş yavaş akademik ve yönetim camialarında içselleştirilmeye çalışıldığı görülür. Strateji kelimesinin akademi ve yönetim alanında kullanılması, beraberinde stratejik yönetim disiplinini de getirmiştir. Stratejik yönetim ve onun her nevi kurum (özel sektör işletmesi, kamu kurumu, sivil toplum örgütü, sendika, siyasi parti) için sunduğu katma değeri anlayabilmek, bazı ülkelerde çok zor iken, bazılarında daha kolay olmuştur. Pek tabi ki böyle bir ayrımın oluşmasının temel nedenini, ülkelerin kalkınma düzeylerindeki önemli farklılıkların, işletmecilik yapısı ve mantığında bıraktığı tesirde aramak doğru olacaktır.

     Bir dizi nedenden ötürü gelişmiş Batı ekonomilerinin neredeyse tamamının 20. yüzyılın son çeyreği itibariyle iktisadi bir dönüş yaptığını ve neo-liberal iktisat politikalarına evrildiğini söylemek doğru olacaktır. Liberalizm, yani en basit anlamıyla “ekonomide devletin rolünün azaltılması” süreci, devlet, piyasa ve sivil toplum arasındaki güç dengelerinin yeniden dağıtılmasına neden olmuştur. Liberalizm sürecini oldukça güçlü yaşayan Batı toplumları, özel sektörün verimlilik, yüksek kar marjı, yenilikçilik, buluşçuluk, katma değer yaratan inovatif ürün ya hizmet sunma gibi üstün değerlerini benimsemiş ve yönetim paradigmalarını da bu doğrultuda değiştirmişlerdir. Etkin bir kurum kültürünün oluşturulması sürecinde, örgütsel davranış yönetimi, liderlik ve liderlik yönetimi, motivasyon ve yönetimi, gruplar ve grupların yönetimi, iletişim yönetimi, değişim yönetimi, inovasyon yönetimi, küresel yönetim, kriz yönetimi, çatışma yönetimi, toplam kalite yönetimi, insan kaynakları yönetimi ve nihayet stratejik yönetim argümanlarını ön plana çıkarmışlardır. Tüm bu yönetim tarzlarının gelişmiş ülkelerde işletmecilik ufkunu genişlettiği aşikâr. Kendi içlerinde farklılık göstermekle birlikte, gelişmekte olan ülkelerde ise henüz yeterli düzeyde yönetim paradigması olgunlaşmamış durumda. Bir yandan büyük ölçekli, kurumsallaşmışlık düzeyi yüksek olan ve dolayısıyla bahsi geçen yönetim biçimlerine sarılmaya çalışan az sayıda işletme; öte yandan ise girişimcilik kültürünün de henüz yeterince olgunlaşmamasından dolayı arzu edilen çalışma sistematiklerine ve yönetim biçimlerine geçiş yapamamış olan çok büyük sayıda işletme.

     Gelişmiş Batı ekonomilerinde kendine daha fazla uygulama alanı bulduğu aşikâr olan Stratejik Yönetim, yukarıda bir kısmı ifade edilen yönetim biçimlerine göre önemli farklılıklar arz etmektedir. Diğer yönetim tekniklerinin tamamı, işletmenin sağlıklı bir şekilde faaliyetlerini sürdürebilmesi için belirgin bir sorun alanına çözüm getirmeyi hedef alırken; stratejik yönetim sürekli olarak değişen ve gelişen çevresel etkenleri analiz ederek ve sahip olduğu enstrümanları devreye sokarak, işletmenin uzun dönemde yaşamını sürdürebilmesi ve bu sürdürülebilirliğin rekabet avantajı sağlayarak gerçekleştirilmesi için sahip olduğu maddi ve maddi olmayan tüm kaynakların etkin ve etkili bir şekilde yönetilmesine odaklanmaktadır.