Refah Devleti Ne Demektir?

Terim, ilk kez Başpiskopos Temple tarafından 1941 yılında kullanılmıştır. Bazı yazarlar ise, terimin 1934’te Oxford’lu Alfred Zimmern tarafından kullanıldığını, fakat 1940’da yazdığı “Citizen and Churchman” adlı kitabıyla Temple tarafından daha popüler hale getirildiğini de vurgular. Ancak, literatürde yaygınlaşması, 1942 yılında hazırlanan Beveridge Raporu ile gerçekleşmiştir. 20. yüzyılın büyük bir kısmında ve ondan önceki yüzyıllarda “refah” ile “devlet” kavramlarının bir arada kullanılmadığı görülmektedir. Yalnızca 1945 ile 1980 arasında bu iki kelime arasında güçlü bir ilişki söz konusudur. Bu dönemde “refah devleti” ifadesi, politikada ve halk dilinde yaygın bir deyim haline gelmiştir. Fakat kavram, neredeyse her bir devlet ve birey için farklı şekilde yorumlamaktadır.

Refah devleti kavramları, genellikle bir devlet ekonomiye ve vatandaşlarının refahına niye ve nasıl müdahale eder noktası üzerinde odaklanmaktadır. Modern anlamda refah devletinin temelleri, 19. yüzyılın ortalarında İngiltere’de temel eğitimi sağlamak amacıyla düzenlenen yasal düzenlemeye kadar götürülmektedir. Modern refah devleti için kabul edilen bir diğer başlangıç noktası ise, ilk defa 1883’te Bismark tarafından getirilen sosyal sigorta uygulamasıdır. Bunlardan önce de, yoksullara yönelik birtakım yasalar söz konusudur; ancak bunlar genelde refah devleti için bir başlangıç kabul edilmemektedir.

Refah devletinin doğduğu ülkelere bakıldığında, ilk önce 19. yüzyılda Almanya’da başlayan refah devleti uygulamalarının, daha sonra Batı Avrupa ülkelerine, Kuzey Amerika’ya ve Avustralya’ya yayıldığı gözlenmektedir. Bu ülkelerin hemen hemen hepsinde demokrasi yerleşmiştir, devlet ve din ayrılmıştır; bu ülkelerde yüksek düzeyde sanayileşme söz konusudur ve gelişmiş piyasa ekonomileri oluşmuştur. 1970’lerde ise, muazzam bir sanayileşme süreci yaşayan, güçlü piyasa ekonomilerine sahip olan Tayvan, Güney Kore, Hong Kong ve Singapur gibi Pasifik Kuşağı ülkeleri de refah devleti olma yolunda önemli adımlar atmıştır.

Aslında, 1917’deki Bolşevik Devrimi’nden sonra Sovyetler Birliği’nde, daha sonra da Doğu Avrupa, Küba ve Çin gibi ülkelerde de refah devleti uygulaması denenmiştir. Dünyanın geri kalan ülkelerinde, refah devleti henüz ortaya çıkmamıştır. Çünkü, bazı Körfez ülkeleri hariç, bu ülkelerin hiçbirisinde büyük çapta sanayileşme gerçekleştirilmemiştir. Çoğu ülkede, hâlâ güçlü bir şekilde dini ve sivil toplum kurumları refah devleti yerine sosyal refah hizmetlerini sunmaya devam etmektedir. Bütün bunlardan iki sonuç çıkarılabilir. İlki, bazı öncü düzenleme ve uygulamalar istisna tutulursa, refah devletinin esas olarak 20. yüzyılın bir ürünü olduğudur. İkincisi ise, her ülkenin refah sisteminin, nitelik açısından belirgin bir farklılık arz ettiğidir.

Bütün bu açıklamalardan yola çıkarak, çok özlü bir şekilde refah devletini tanımlamak gerekirse, refah devletini, temel sosyal hizmetlerin sağlanması amacına yönelik devlet önlemleri (genellikle sağlık, eğitim, konut, gelirin korunması ve kişisel sosyal hizmetleri kapsar) olarak ifade etmek mümkündür. Refah devletinin amacı, zorunlu devlet mekanizmalarıyla çeşitli gruplar arasında gelirin yeniden dağıtılmasını ve bu amaçları gerçekleştirebilmek için yasal düzenlemelerin yapılmasını ve kurumların kurulmasını sağlamaktır.