Nüfusun Yaş Yapısı Neden Önemli?

Nüfus konusunda yapılan çalışmaların en önemli alanlarından birini nüfusun yaş dağılımı konusu oluşturmaktadır. Her ülke nüfusunun yaş grupları itibariyle dağılımı sahip oldukları ekonomik, sosyal, kültürel, demografik ve gelişme düzeylerine göre farklılıklar arz etmektedir. Nitekim Türkiye ve Avrupa ülkeleri karşılaştırmalarında da bu farklılığı açık bir şekilde görebilmek mümkündür. Bu karşılaştırmalarda bu dağılımın avantaj ve dezavantajlı yönleri üzerinde durulmakta ve bazı tartışmalar yapılmaktadır.

Nüfusun yaş grupları itibariyle dağılımı; sosyal, ekonomik, siyasal, askeri, sosyolojik, psikolojik, demografik vb. birçok açıdan önem arz etmektedir. Nüfusun yaş yapısı ile ilgili araştırma ve incelemelerde; genel olarak nüfus piramidinin çizilmesi, nüfusun üç geniş yaş grubuna ayrılması ve medyan yaşın hesaplanması şeklinde üç yöntemden yararlanılmasına karşın, çalışma durumu ile ilgili araştırmalarda, genellikle nüfus üç yaş grubu içinde ele alınmaktadır. Bunlar; 15 yaşın altındaki çocuklar, 15–64 yaş grubundaki çalışma çağı nüfus ve 65 yaşın üstündeki yaşlılardır. Ancak, bu sınırların mutlak ve kesin olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Çünkü ekonomik faaliyet bakımından fiili yaş sınırları ırk, iklim, örf, adet, sosyal ve ekonomik nitelikteki değişiklikler gibi faktörlerin etkisi altında ülkeden ülkeye, hatta aynı ülkede zaman itibariyle önemli değişiklikler gösterebilmektedir.

Doğal afetler, salgın hastalıklar ve savaşlar gibi arızi ve olağanüstü durumlar bir kenara bırakılırsa, nüfusun yaş dağılımına üç önemli faktör etki etmektedir. Bunlar; doğumlar, ölümler ve göç hareketleridir. Bu üç faktör birer demografik faktör olmasına rağmen sosyal, kültürel ve ekonomik nedenlere dayanmaktadır. Nüfusun yaş grupları itibariyle dağılımının nüfus gelişmesi açısından özel bir anlamı ve sosyal, ekonomik etkileri bulunmaktadır. Bunları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür.

Eğer toplam nüfus içinde çocukların oranı yüksekse nüfus artıcı, yaşlıların oranı yüksekse nüfus gerileyici, sabit ise bu ikisi arasında ortada bir tiptir. İhtiyaçların da önemli ölçüde yaş gruplarına göre değişiklik gösterdiği bilinmektedir. Nitekim nüfusun genç ve yaşlı olması ulusal ekonomide her şeyden önce ihtiyaçlara etki etmekte ve bu etki talep yolu ile üretim üzerinde de benzer değişikliklere yol açmaktadır.

gocmen

Nüfusun yaş grupları itibariyle yapısı, işgücü miktar ve oranı üzerinde etkili olmaktadır. İşgücünün sadece miktarı değil, nitelik durumu da nüfusun ve dolayısıyla işgücünün yaşlanmasından etkilenir. Ancak, yaşlı nüfusta genç nüfusa nispeten uyum yeteneği ve çalışma hızının azalmasına karşılık, yaş ve tecrübe ile elde edilen üstün iş bilgisi, beceri ve ustalık artmaktadır. Diğer taraftan, yaşlanmanın gerek coğrafi ve gerekse mesleki bakımdan işgücünün seyyaliyetini (mobilitesini) azalttığı bir gerçektir.

Nüfusun yaşlanmasının tasarruf açısından da önemli etkileri bulunmaktadır. Genelde, yaşlı nüfusa nispeten çocuk nüfus oranının azalması tasarruf oranlarını yükseltir. Fakat tasarruf oranlarına etki eden asıl faktör, doğrudan doğruya genç veya yaşlı nüfus değil, bağımlılık oranının ağırlığıdır. Tasarruf oranları; bağımlılık oranı düştükçe yükselir, yükseldikçe düşer.

workers

Nüfusun yaşlanması ile bir ülkede statükocu davranışlar ve cesaretsizlik nedeniyle girişimcilik azalır, eski makineler kullanılmaya devam edilir ve sermaye donanımını yenileme ihtiyacı daha az hissedilir. Bir nüfus kütlesinde çocuk ve yaşlıların fazlalığı bağımlılık oranlarını artırır. Ancak, bunların oranları ülkelerin sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeylerine göre değişiklik gösterebilmektedir. Fakat burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta, bağımlılık yükünün sadece bağımlılık oranına göre değil, aynı zamanda bağımlı nüfusa yapılan harcamaların miktarına göre de değiştiğidir.

Yukarıda da geniş bir şekilde ele alındığı üzere, bir ülke veya bir bölge nüfusunun yaş grupları itibariyle dağılımı bilinmeden o ülke veya bölgenin sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını, eğilimlerini ve sosyal fonksiyonlarını belirlemek mümkün değildir. İnsan gücü ve eğitim planlamasının sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi, yatırımların dengeli bir biçimde yönlendirilebilmesi açısından nüfusun yaş grupları itibariyle dağılımının tam olarak bilinmesi özel bir önem arz etmektedir. Çünkü, bir ülke nüfusu çalışanlar ve çalışmayanlardan oluşmaktadır. Çalışmayanlar sadece tüketicilerden oluşurken, çalışanlar ise hem tüketici hem de üretici durumundadırlar. Böyle olunca, çalışabilecek nüfusun potansiyelini belirlemek, yani nüfusun yaşlara göre nasıl dağılım gösterdiğini bilmek gerekmektedir.

Diğer taraftan, nüfusun yaş grupları itibariyle bölünüşü; ekonomik büyüme, işgücü piyasası, verimlilik, sosyal harcamalar ve bunların finansmanı üzerinde çeşitli etkilere sahip bulunmaktadır. Her şeyden önce düşük doğum ve ölüm oranları, toplam nüfus içinde gençlerin ve çalışma çağındaki nüfusun azalmasına neden olmaktadır. Bu husus, nüfusun yaşlanmasının ekonomik büyüme üzerindeki muhtemel etkilerine ve toplumun artacak olan sosyal harcamaları finanse etme kapasitesine dikkatleri çekmektedir. Hayatta kalma beklentisinin artmakta olması, sağlık harcamalarının daha da artması anlamına gelmektedir. Çünkü yaşlı nüfus genç nüfusa oranla topluma daha pahalıya mal olmaktadır. Bu nedenle, hükümetlerin önlerinde duran en önemli problem, kaynakların çalışan kesim ile yaşlı nüfus arasındaki dağılımının nasıl olacağı ve çalışan nüfusun artmakta olan sosyal harcamaları (emekli aylığı alanların sayısının ve sağlık harcamalarının artması) karşılayıp karşılayamayacağıdır.

Toplam nüfus içinde yaşlı nüfus oranının ve hayatta kalma ümidinin artmakta olması, sağlık harcamalarının daha da artması anlamına gelmektedir. Gerçekten, yaşlı nüfus, genç nüfusa oranla topluma daha pahalıya mal olmaktadır. Örneğin, OECD ülkelerindeki ortalama maliyetler dikkate alınarak yapılan araştırmalarda 65 yaş üzeri grup için yapılan sağlık harcamalarının, 65 yaşın altındakiler için hesaplanan miktarın yaklaşık dört katı olduğu ve bunun 75 yaşın üzerindekiler için altı katına yükseldiği ortaya konmuştur.

Yukarıda da ifade edildiği gibi, yaşlı nüfusun sosyal, ekonomik ve sağlık açısından çeşitli problemlerle karşılaştığı görülmektedir. Özellikle de bağımlı yaşlı insanların özel bazı ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu ihtiyaçlar arasında; sosyal katılım, sosyal iletişim, uygun barınma imkânları, kişisel bakım, evde yardım ve sağlık bakımı bulunmaktadır. Bazı bağımlı yaşlılar için en önemli ihtiyaç evde bakımdır. Bu tür bakım ihtiyaçları günümüzde kurumsallaşmaktadır. Evde bakım ve yardım gerektiren özel ihtiyaçlar arasında da; tıbbi yardım, hemşirelik yardımı, kişisel bakım hizmetleri ve uygun teknoloji kullanımı bulunmaktadır. Bu ihtiyaçlar karşısında yaşlılara sağlanan bazı hizmetler ise; öğle yemekleri, bakım hizmeti (geceleri ve hafta sonları birinin bakımı), evin dışına çıkışlarda eşlik, yıkama-temizlik, giyinme ve pedikür, fiziksel egzersiz, mesleki terapi, ev bakımı, taşıma ve alarm sistemleri şeklinde sıralanabilir.

Avrupa ülkelerindeki yaşlı nüfus problemini çözebilmek veya asgari düzeye indirebilmek için yeni politikalar gündeme gelmektedir. Bunlar ana hatlarıyla şu şekilde sıralanabilir: Farklı kuşaklar arasında güçlü bir dayanışmanın gerçekleştirilmesiyle yaşlı insanların toplumda kabul edilmelerinin sağlanması, istihdam sisteminin yeniden düzenlenerek yaşlı insanların çalışma hayatı dışına itilmelerinin önlenmesi, özellikle yaşlılara dönük sosyal fonların canlı tutulmasını sağlayacak kurumsal hizmetlerin çok pahalı olduğu gerekçesiyle yapılmamasına karşı çıkılması, çeşitli ürünlerden vergiler alınarak küreselleşen dünyada yeni sosyal fon imkânlarının yaratılması, erkeklere nispeten daha uzun yaşayan ve daha kötü koşullara sahip olan kadınların bu özel durumu dikkate alınarak yaşlılık programlarının oluşturulması, sivil toplum kuruluşlarının konuya dönük çalışmaları arasında koordinasyon kurulması ve son olarak da kamu hizmetlerinde çalışanların yaşlılara dönük eğitim almalarının sağlanması.

Avrupa ülkelerinde yaşlı nüfus oranının yüksek olmasına bağlı olarak bazı sorunlar yaşanırken, ülkemizde ise çocuk ve genç nüfusun fazlalığı kimi sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Ülkemizde çocuk ve genç nüfusun diğer yaş dilimlerine oranla yüksek oluşu insan gücü, eğitim ve iktisadi açıdan önem taşımakta ve bu grubun hizmet talep eden tüketici bir özellik taşıması, iktisaden aktif nüfusu büyük bir yükle karşı karşıya bırakmakta, diğer bir ifadeyle bağımlılık oranının yükselmesine neden olmaktadır.

tablo

Türkiye’de yaş gruplarının yıllar içerisindeki gelişimini gösteren grafiğe bakıldığında nüfusun yaş yapısının önemli oranda değiştiği açık bir şekilde görülmektedir. Her ne kadar Batı coğrafyası nispetinde yaşlı nüfusa sahip olmadığı bilinse de Türkiye’de 65 yaş ve üstü nüfusun 2020’li yıllarda toplam nüfusun %9,5’e (7 milyon 953 bin) ulaşmış olmasının çok önemli bir yaşlılık göstergesi olduğu kabul edilmektedir. 1935’li yıllarda bu oranın %3,9 olduğu düşünüldüğünde mevcut durum çok daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Bununla birlikte TÜİK’in nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranının 2025 yılında %11, 2030 yılında %12,9, 2040 yılında %16,3, 2060 yılında %22,6 ve 2080 yılında %25,6 olacağı öngörülmektedir.

Türkiye’nin önemli bir demografik dönüşüm sürecinde bulunduğu aşikâr. Bir taraftan doğurganlık oranları azalmakta iken öte yandan sağlık alanında meydana gelen gelişmelerin de etkisiyle ölüm hızlarında önemli bir yavaşlama meydana gelmiştir. Yaşam standardının genel olarak yükselmesi ve refah düzeyinde yaşanan artışlar, doğumda beklenen yaşam süresini artırmıştır. Gelişmiş pek çok ülke ile karşılaştırıldığında hala önemli bir genç nüfusa sahip olduğu bilinen Türkiye’nin sahip olduğu bu demografik fırsat penceresini kullanma zorunluluğu bulunmaktadır.