Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ne Demektir?

  Yeni bir kavram olmamasına karşın son yıllarda kendine geniş yer bulan kurumsal sosyal sorumluluk kavramı, farklı gruplar, sektörler ve paydaşlar için farklı anlamlara gelmektedir. Üzerinde görüş birliği bulunan husus ise, küresel ekonomide işletmelerin, istihdam ve refah yaratmanın ötesinde daha büyük bir rol oynamakta oldukları ve kurumsal sosyal sorumluluğun işletmelerin sürdürülebilir kalkınmaya yardımı niteliği taşımasıdır. Bunun anlamı, işletmelerin amaçlarının yalnızca hissedarlara gelir, çalışanlara ücret, tüketicilere ürün ve hizmet sağlamak değil; bunun yanında sosyal ve çevresel sorunlara ve değerlere sahip çıkmalarıdır. Günümüz işletmeleri ekonomik gelişme perspektifine sahip oldukları kadar, çevreye ve topluma karşı sorumluluklarının bilincinde olan üçlü bir yapılanma ile karşı karşıyadırlar. Kurumsal sosyal sorumluluk her ne kadar son dönemlerde gittikçe artan bir biçimde ilgi çekmeye başladıysa da, bu kavramın kullanılışı 1950’li yıllara kadar geri gitmektedir. Kavram ilk kullanılmaya başladığı yıllarda, “yasaların bittiği yerde sosyal sorumluluk başlar” şeklinde bir bakış açısıyla işlenmiştir.

  1950’li yıllarda Merill (1949) ve Bowen’in (1953) çalışmalarında değinilen bu kavram, 1960’lı yıllara değin ciddi bir ilgi görmemiş ve kendine gelişme alanı bulamamıştır. Bundan sonraki yıllarda ise bazı işletmelerin kurumsal sosyal sorumluluk kapsamında değerlendirilebilecek bir takım uygulamalara yer verdikleri görülmektedir. Örneğin, Levi Strauss & Company’nin sosyal sorumluluk projelerine ve uygulamalarına 1968’li yıllardan itibaren yer verdiği görülmektedir. Çalışanlarını toplumsal sorunlar konusunda sorumluluk almaya yönlendiren bu işletme, kurumsal sosyal sorumluluk kapsamında “toplumsal katılım takımları” oluşturmuş ve bu program dahilinde çalışanlarına ayda 5 saat gönüllü aktivitelere katılma olanağı sağlamıştır.

  Sosyal sorumluluk tartışmaları ve uygulamaları Avrupa’da doğmakla birlikte, Kuzey Amerika’da gelişmiştir. Kurumsal sosyal sorumluluk kavramının ortaya çıkmasında ve önem taşımasında en büyük rol ise yukarıda da zikredildiği üzere Howard Bowen’e aittir. “Social Responsabilities of Businessman” adlı eserinde kavramın bir anlamda temellerini atmış ve sosyal sorumluluğa yönelik teorik yaklaşımların yapılandırılmasını sağlamıştır. Bowen’in bu eseri, 1950’li yıllarda ABD’deki yöneticilerin uygulamalarına ve beyanatlarına geniş ölçüde yer vermiş ve kendinden sonra gelecek olan pek çok araştırmanın kılavuzu konumuna erişmiştir.

  Kurumsal sosyal sorumluluk (organizational social responsibility) kavramı, herhangi bir organizasyonun (kar amacına yönelik olarak oluşturulmuş bir işletme, kamu kuruluşu, sivil toplum kuruluşları) iç ve dış çevresindeki tüm paydaşlara karşı etik ve sorumlu davranmasını ve bu yönde kararlar alıp uygulamasını ifade etmektedir. Genellikle özel organizasyonlar için kullanılan kurumsal sosyal sorumluluk kavramı literatürde yaygın olarak “işletme (şirket) sosyal sorumluluğu” (corporate social responsibility) olarak kullanılmaktadır. İşletme sosyal sorumluluğu, işletmelerin faaliyetlerinden sadece kendi özel çıkarlarını maksimize etmelerinin ötesinde bu faaliyetlerden doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen tüm menfaat gruplarının çıkarlarının da dikkate alınması ve korunması anlamına gelmektedir.

  Bu çerçevede kurumsal sosyal sorumluluk, en kısa şekliyle, işletmelerin topluma karşı olan görev ve sorumlulukları olarak tanımlanabilir. Bu anlamda kurumsal sosyal sorumluluk, firmaların, içinde bulundukları topluma daha faydalı nasıl olabileceklerini ifade etmektedir. Bu bağlamda olması gereken, toplumun merkeze alınması ve toplum menfaatlerinin kurumların menfaatlerinden daha öncelikli olarak tutulması veya en azından ikisinin arasında dengenin kurulmasıdır. Kurumsal sosyal sorumluluk duygusunu hareket geçiren dört temel unsur bulunmaktadır. Bunlar yasal düzenlemeler, toplumun baskısı, rakiplerin baskısı ve yöneticilerin vicdani sorumluluk hisleridir. Ancak unutulmaması gereken bir nokta vardır ki, o da günümüzde kurumsal sosyal sorumluluk meselesinin yöneticilerin vicdani tutumlarına bırakılmayacak kadar önemli bir konuyu teşkil ettiğinden diğer unsurlarla desteklenmesi gerektiği gerçeğidir.