Toplumsal Cinsiyet ve Ataerkillik: Erkeklerin Kaçış Yolu

   “Cinsiyet” (sex), genellikle bir sabitliği ifade etmekte, “toplumsal cinsiyet” (gender) ise, cinsiyetin toplumsal süreçler ile etkileşimine işaret etmektedir.(1) Toplumsal cinsiyet rolü, cinsiyet tanımlarınca belirlenmiş tutum ve davranış kalıplarıdır. Bu rollerin içeriklerinin oluşturucuları, her ortamda farklı bileşenlerden oluşmaktadır. Toplumsal rollerin oluşturduğu ortam ise; statü, din, kentsel ya da kırsal kökene bağlı yerel özelliklerin yanı sıra kültürün küreselleşmesinden dolayı giderek karmaşıklaşan bir etkileşim ağını içermektedir.(2) Kadın ve erkek kimlikleri, toplumsal cinsiyete dayalı bir işbölümü oluşturacak şekilde yapılandırılmıştır. Söz konusu işbölümünde; erkek kendini ev işlerini yapmakla yükümlü hissetmemektedir.

   Toplumsal yapıya bağlı olarak her ülkede cinslerin kendilerini algılamalarında farklılıklar görülmesi normaldir. Norveç ve Türkiye’de kadınların kendilerini algılayışlarındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koyabilmek amacıyla yapılan bir araştırmada oldukça ilginç sonuçlar ortaya çıkmıştır. Hem Norveçli hem de Türk kadınlar, iş ve ev hayatını birlikte yürütmekten kaynaklanan zorlukları önemsemekle birlikte, çocuk ve yaşlı bakımı konusunda Türk insanı çözümü aile içinde ya da özel yöntemlerde ararken, Norveçliler çocuk ve yaşlıların bakımını toplumsal bir sorumluluk olarak tanımlamaktadır.(3)

   Ataerkillik, maddi bir temele dayanmaktadır. Yapısında erkekler lehine hiyerarşik ilişkiler mevcuttur. Erkeklerin kendi aralarında dayanışma içinde oldukları ve kendilerine kadınları denetleme gücü veren bir toplumsal ilişkiler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Yalnızca cinsiyet ve aile ilişkilerinde değil, üretimi de içermek üzere toplumun tümünde işleyiş gösterir.(4) Kadınların emeğine ve üreme kapasitelerine, evlenerek dâhil olduğu erkek soyu tarafından el konulması olarak algılandığı da görülmektedir.(5) Ataerkil sistemin başlangıcı, işbölümünün ilk defa ortaya çıktığı tarihe dayanır. Değişimi ise ekonomik değişimlere bağlı olarak farklılık göstermektedir. Örneğin “feodal ataerkil aile”, üretim sisteminin ayrılmaz bir parçası iken; “kapitalist ataerkil aile”, ev içi ve ücretli emek arasındaki ayrım üzerinde temellenmiştir.(6)

   Toplumsal cinsiyet rollerinin benimsenmesi konusunda işgücüne dahil meslek sahibi kadınlar ile işgücüne dahil olmayan ve meslek sahibi olmayan kadınlar arasında önemli bir farklılık da görülmemektedir. Üst düzeyde kariyer yapmış kadınlar bile, iş ve ev sorumluluklarını bir arada taşımalarından kaynaklanan gerilimi tek başlarına yaşamakta ve nadiren erkeklere yansımasına izin vermektedirler. Erkekleri bu gerilimden korumanın yolu ise, başka kadınların yardımı ya da sömürüsü ile sağlanmaktadır. Söz konusu kadınlar, hizmetçi ya da dadılardan annelere kadar uzanan çeşitlilikte bir zinciri kapsamaktadır. Değişim sağlansa da; her koşulda değişimden en az etkilenen rol, erkek rolü olmaktadır.(7)

(1)Durakbaşa, A.; Halide Edip: Türk Modernleşmesi ve Feminizm, İletişim Yayınları, İstanbul 2000, s. 35.
(2)Kandiyoti, D.; Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar, Metis Yayınları, İstanbul 1997, s. 214.
(3)Sümer, S.; “Modern Kadınlar, Çatışan Talepler, Farklı Çözümler”, Yerli Bir Feminizme Doğru (Der., A. İlyasoğlu ve N. Akgökçe), Sel Yayınları, İstanbul 2001, s.115.
(4)Cockburn, C.; In the Way of Woman: Men’s Resistance to Sex Equality in Organizations, Mac Millan, London 1991, s. 6.
(5)Kandiyoti, D.; “Bargaining With Patriarchy”, Gender and Society, Vol. 2, No. 3, Special Issue to Honor Jessie Bernard (Sep., 1988), s. 274-290.
(6)Eisenstein, Z. R.; “Ataerkil Sistem, Annelik ve Kamusal Hayat”, (Çev. Nilüfer Timisi), A.Ü. İLEF Yıllık 1993, s. 252.
(7)Ciner, Ö.; Halkla İlişkiler Sektöründe Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık; Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı Y.L. Tezi, Ankara 2003, s. 17.