İstanbul’un Ulaşım Sorunlarına Makro Bakış

Ulaşım konusunun bir sosyalbilimci gözüyle de incelenmesi gerektiğine karar verdiğimde yıl 2008’di ve ben henüz asistandım. Haklı olarak genelde teknik boyutlarıyla incelenen sorunun sonuçlarının ağırlıklı olarak sosyo-ekonomik olduğu gerçeğinden hareketle bu kitabı kaleme almak istemiştik. Tabi ki burada anlatacaklarımdan çok daha fazlasını kitabımızda yazdık ancak burada da önemle altı çizilmesi gereken yerler olduğunu siz de farkedeceksiniz. Bir şehir düşünün ki, deniz ulaşımına elverişlilik açısından dünyanın sayılı metropollerinden biri. Yine bir şehir düşünün ki yaya olarak yapılan yolculuklar hariç, günlük yolculukların %89’u karayolu araçlarıyla, %8’i raylı sistemle ve yalnızca %3’ü denizyolu araçlarıyla yapılmakta. Aslında bu durum ülkede 1950’li yıllardan beri takip edilen karayolu ağırlıklı ulaşım politikalarından kaynaklanıyor.

eski_istanbul

Her tarafı denizlerle çevrili olan İstanbul’un deniz ulaşımından yeterli derecede faydalanamadığı oldukça açık bir şekilde görülüyor. İstanbul, 1960 yılından bugüne sürekli olarak göç almaya devam ediyor. Kontrol edilemeyen bu göç hareketlerinin doğal bir sonucu olarak da alan genişlemeleri meydana geliyor. Bununla birlikte iki yaka arasındaki nüfus ve istihdam dağılımındaki dengesizliğin görülmemesi de mümkün değil. Bugün İstanbul’un mevcut nüfusunun %35’inin Anadolu, %65’inin ise Avrupa Yakasında ikamet ediyor olmasına karşın, %30’unun Anadolu ve %70’inin Avrupa Yakasında istihdam edildikleri görülmektedir. Yakalar arasındaki bu farklılık, özellikle sabah işe gidiş saatlerinde Avrupa Yakasına doğru ve akşam işten dönüş saatlerinde de Anadolu Yakasına doğru özellikle Köprülerimizde ve buna bağlı Çevreyollarında tıkanıklıkların yaşanmasına neden oluyor. Gerçi bu hikayenin de artık yavaş yavaş değişmeye başladığını ve neredeyse günün her saatinde belli lokasyonlarda trafık tıkanıklığının yaşandığını söylemek de fayda var. Türkiye’deki mevcut otomobil sayısı olan 9 milyon 857 binin yaklaşık 1/4’ünün (2 milyon 274 bin) sadece İstanbul’da bulunuyor olması da sanırım özel otomobil sahipliği ile ilgili başka bir bilgiye gerek bıraktırmayacak kadar net. Bu kadar otomobilin park sorunu da cabası. Bugün İstanbul’da günün hemen her saatinde otomobillerin yaya kaldırımlarına çıktıkları ya da trafiğin aksamasına neden olacak şekilde yol kenarlarına park edildikleri görülmektedir.

trafik

“Her ne kadar içinde bulunduğumuz zaman dilimi içerisinde geçmişten gelen yanlışlar kapatılmaya çalışılıyor olsa da…”

İstanbul’un ulaşım sorununun bu kadar kompleks, karmaşık ve içinden çıkılması zor bir hale gelmesinin en önemli etkenlerinden biri de, geçmişten günümüze toplu taşıma sistemlerinin yeterince geliştirilememiş olmasıdır. Her ne kadar içinde bulunduğumuz zaman dilimi içerisinde geçmişten gelen yanlışlar kapatılmaya çalışılıyor olsa da, katlanarak artan sorunlarla baş etme noktasında büyük zorluklarla karşılaşıldığı aşikar. Bugün İstanbul ulaşımında geçmişten gelen hataların devam ettirilmemesi adına ulaşım türlerinin birbirine entegre olduğu, raylı sistem ağırlıklı toplu taşıma sistemlerinin günlük yolculuklarda başı çektiği, park et devam et imkanlarının artırıldığı, transfer merkezlerinin bulunduğu bir büyük yapının gerçekleştirilmesine tüm hızla devam ediliyor. Bu olumlu ve major gelişmelerin yanında, İstanbul’un deniz ulaşımından yeterince faydalanıldığı bir kent ulaşım profiline tam anlamıyla sahip olduğunu söylemek mümkün değil. Bütün olumsuzluklarına rağmen, İstanbul ulaşımında önemli gelişmelerin yaşanmadığını söylemek için vicdansız olmak lazım.

Bir diğer değinmek istediğim konu “yaya ulaşımı”. Bir kentin sürdürülebilir bir yaşam merkezi olmasında, sadece bireysel ya da toplu taşıma araçlarını kullananların değil; bunların yanında ehliyeti olmadığından, toplu taşımayı tercih etmediğinden veyahut kullanamayacak durumda olmasından ötürü yaya olarak ulaşıma katılanların da kentin dinamiklerinden faydalanması yani bir anlamda, “araçları ulaştırmayı değil, insanları ulaştırmayı kendine hedef alan” bir anlayışın ortaya konması gerekmektedir. Yaşanabilir bir kentin en temel unsurlarından birini teşkil eden bir yerden bir yere güvenle ve rahatla yürüyebilmek şu anda İstanbul için çok da olumlu bir tablo sergilememektedir. İstanbul’un pek çok merkezinde yaya yolunun cadde uzunluğu ile olan orantısızlığı ve özellikle süreksizliği göze çarpmakta; yaya yollarına kolayca erişilebilirlikten tam anlamıyla bahsedilememektedir.

trafik_egitimi

“Herşeyin başı kuşkusuz eğitim…”

Son olarak ulaşım intizamını sadece karar alıcıların ya da uygulayıcıların omuzlarına yüklemek hatasından kurtulmak için toplumun ulaşım bilincinden de bahsetmenin yerinde olduğunu düşünüyorum. Özellikle bireysel otomobil kullanımında yapılan trafik ihlalleri sonucunda yaralanma ya da ölümle sonuçlanan kazaların durumu bize kentlerimizde ulaşım ile ilgili gerçeklerin ve çağdaş davranış kalıplarının toplumda yeterince içselleştirilemediğini göstermektedir. Herşeyin başı kuşkusuz eğitim. Ülkemizde ulaştırma eğitimine yeteri kadar önem verildiğini söylemek mümkün değil. Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde ulaştırma konusunda gerçekleştirilen disiplinler arası akademik yapıya karşın, ülkemizde ulaştırma eğitimi ve çalışmaları oldukça yetersiz kalmaktadır. Özellikle sosyal bilimler alanında sınırlı sayıda yazılan tez, kitap ve makalelerin dışında irdelenmeyen ulaşım konusu, üniversitelerde de sınırlı sayıdaki fakülte, yüksekokul ve bölümler dışında ders olarak okutulmamaktadır. Zaten Türkiye’de ulaştırma alanında yayımlanmış makale, bildiri, kitap vb. bilimsel eserlerin hemen hemen tamamına yakını akademik unvanlı olsun ya da olmasın inşaat mühendisleri, şehir ve bölge plancıları veyahut coğrafyacılara aittir. Bu bağlamda iktisatçılar, sosyologlar, iktisat tarihçileri gibi sosyal bilimler alanında çalışanlar ulaştırma konusunda uzak durdukları görülmektedir.